5 Kasım 2012 Pazartesi

'Asteroit Kuşağı sıçramalı evrimi tetikledi'


Gök bilimciler, Dünya dışı yaşam arayışında bakılması gereken en ideal bölgelerin, tıpkı Güneş Sistemi’ndeki gibi Asteroit Kuşağı’na sahip olan yıldız sistemleri olacağını belirtti. Yeni bir teoriye göre, yıldız sistemlerinde ‘ani evrimlere’ dayalı hayatın oluşması için, gök taşı bombardımanı gerekiyor.

Bilim insanları, Güneş Sistemi’ndeki yaşamın, gök taşlarının çarpmaları sonucunda oluştuğu düşüncesinden yola çıkarak, tartışmalı ‘sıçramalı evrim’ teorisini öne çıkaran bir görüş ortaya attı. Buna göre, eğer insanlık asteroit çarpmalarının sonucunda oluştuysa, periyodik olarak akıllı varlıkların evrim geçirmesini sağlayacak bu çarpışmalar, Asteroit Kuşağı’nın benzerlerinin yer aldığı diğer yıldız sistemlerinde de gerçekleşmiş olabilir.

Bu düşünceyle yola çıkan gök bilimciler, yaptıkları araştırmalarda Asteroit Kuşağı gibi sayısız gök taşı ve kozmik tozun yer aldığı bölgelerin galakside çok fazla bulunmadığını tespit etti ve buna dayanarak Dünya dışı varlıkların sanıldığından daha az bulunduğunu savundu. Sıçramalı evrim (kesintili denge) teorisi, canlıların hayatta kalmak adına uzun zaman dilimlerinde kademeli olarak değil, ani ve büyük mutasyonlarla çok daha hızlı ve gelişmeye yönelik evrim geçirdiğini öne sürüyor.


ASTEROİT KUŞAĞI TABANLI YENİ TEORİ

ABD’nin Colorado Üniversitesi’nden gök bilimci Rebecca Martin ve Baltimore kentindeki Uzay Teleskopu Enstitisü’nden meslektaşı Mario Livio, Dünya’nın komşusu Mars ile gaz devi Jüpiter arasında yer alan Asteroit Kuşağı’nın yer aldığı konumun bir tesadüf olmadığını düşünüyor.

İkiliye göre, Asteroit Kuşağı’nın bulunduğu yer, aslında Güneş Sistemi’nde yaşamın oluşması için gerekli. İki gök bilimci, Güneş Sistemi oluşurken Jüpiter ve Güneş arasındaki yerçekimsel güçlerin yıldız sisteminin içindeki kozmik toz ve cisimleri çekmiş olabileceğini düşünüyor. Bazı gök bilimcilerin ‘kar hattı’ olarak adlandırdığı bölgede bulunan Asteroit Kuşağı’ndaki buzul gök cisimleri, sahip oldukları hassas konum sayesinde buz hallerini koruyor.

Güneş Sistemi’nin oluşumunda kayalar ve buzul gök cisimleri bir araya gelerek gezegenleri oluştururken, Jüpiter bugünkü konumuna gelmeden önce Güneş’e yaklaşmaya devam etti. Jüpiter ile Güneş arasında oluşan çekim kuvvetler ise Asteroit Kuşağı’ndaki cisimlerin parçalanarak diğer gezegenlere yönelmelerine neden olurken, bir araya gelerek gezegen oluşturmalarını önledi.

ASTEROİT KUŞAĞI OLMASAYDI?

Eğer Asteroit Kuşağı’ndaki kozmik cisimler Dünya da dahil olmak üzere Güneş Sistemi’nin iç bölgelerini bombardıma tutmuşsa, teorisel olarak su gibi yaşamın esası materyallerini gezegenlere (Dünya’ya) kazandırmış ve iklim ve çevre adına çok büyük değişimlere yol açarak hayatın oluşmasında rol almış olabilirler.

Martin ve Livio, bu teorinin gerçekleşmiş olabileceği ama yaşanmadığı başka yıldız sistemleri olduğunu kanıtlamak için, NASA’nın Spitzer Teleskopu’nu kullandı. Tespit edilen kızılötesi sinyaller, Asteroit Kuşağı’nın benzeri bir kozmik oluşuma sahip 90 yıldız sisteminin varlığını gösterdi. Tüm tespitlerde ilgi çekici olan husus, tüm yabancı yıldız sistemlerindeki Asteroit Kuşakları’nın tam da Martin ve Livio’nun olmasını belirttiği yerde, ‘kar hattında’ bulunmasıydı.

İki gök bilimci kısaca, Jüpiter gibi gaz devlerinin yörünge hareketlerine bakarak, bu gezegenlerin çekim kuvvetiyle gezegenlerin oluşumunda yer alabilecek gök taşlarını nasıl etkilediğine odaklandı. İkili, Güneş Sistemi dışındaki yıldızların yörüngesinde yer alan 520 gaz devini inceledi. Bu gezegenlerden sadece 19 tanesi, yıldızlarının kar hattının bulunduğu tahmin edilen bölgenin dışında kalıyordu. Bu durum, gök taşlarının gezegenleri bombardımana tutabilecek kadar serbest kalabilecekleri yıldız sistemi oranının sadece yüzde 4 olduğunu gösterdi. Geriye kalan sistemlerde, gaz devlerinin kar hattına çok yakın olması, gök taşlarını yutmalarına neden olacak ve ‘sıçrama teorisi’ndeki gibi ani evrimlere neden olacak çarpmaları yapmalarını engelleyecekti.

Monthly Notices of the Royal Astronomical Society dergisinde yayımlanan araştırmada Martin, “Yaptığımız araştırmada çok az sayıdaki yabancı yıldız sisteminde gaz devlerinin hayatın oluşmasını sağlayacak doğru konumda yer aldığını gördük. Bu durum, yakınlardaki kayalık bir gezegende yaşam olanağını azaltırken, Güneş Sistemi’nin özelliğini de tekrar ortaya koyuyor” dedi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder