10 Eylül 2012 Pazartesi
Armstrong ve sessizlik denizi
Zamandan bir gemi daha demir aldı. Hiç yolcusu yokmuş gibi süzüldü sessizlik denizinde. Bu geminin kaptanı için "Sessizlik Denizi" adı yabancı değildi. Kırk üç yıl önce çok yumuşak bir inişle indirmişti gemisini oraya.
Altı yüz milyon insan televizyonlarının başında onun az sonra atacağı adımı bekliyordu. İniş modülünün basamaklarından ayın tozlu yüzeyine ayağını bir mühür gibi basarken önceden defalarca tekrarlayıp ezberlediği o görkemli cümle de ayak iziyle beraber iz bırakıyordu hafızalarda: "Bu bir insan için küçük bir adım, insanlık için dev bir sıçramadır." Evet evet, Jules Verne'in yüz yıl önce kurduğu hayaller gerçek olmuş, Neil Armstrong büyülü çizmeleriyle yalnız aya değil, Aya Seyahat (1865) ve Ayın Etrafında (1870) romanlarına da adım atmış, bilinçli olsun ya da olmasın edebiyat-hayat ilişkisinde rollerin değişebileceğini göstermişti. Ay yolculuğu sonrasında kendisiyle yapılan bir röportajda spikerin "Bu büyük projeye hazırlanırken sizi en çok motive eden ne oldu?" sorusuna cevap verirken Fransız yazar Jules Verne yerine ilhamını Verne'den alan İngiliz yazar H.G. Wells'i hatırlamıştı Armstrong: "Eğitim sırasında tam anlamıyla konsantre ve motive olamadığım zamanlar oluyordu. Öyle zamanlarda bilimkurgu romanları okuyarak yeniden motive oluyordum. En sevdiğim romanlar İngiliz yazar H.G. Wells'in fantastik romanlarıydı."
Jules Verne'in "De la Terre à la Lune / Aya Seyahat" romanı yayınlandıktan bir sene sonra dünyaya gelmişti Wells. Her çocuk gibi o da büyümüş ve "The First Men in the Moon / Aydaki İlk İnsanlar" romanını yazmıştı bir gün. Fakat teknolojiden çok "İnsan" ve "Toplum"un peşine düşüyordu Wells. Thomas More'un "Ütopya Adası"na benziyordu onun "Ay"ı. Sosyalistti evet, fakat şiddet kullanarak sosyalist bir toplumun oluşturulamayacağını söylemekten geri durmuyordu. Wells'e göre şiddet, sınıfsız bir toplum yerine sınıf karşıtlıklarının keskinleşeceği bir toplum çıkaracaktı ortaya.
Armstrong "Ay Görevi" tamamlandığında yol arkadaşları Edwin E. Aldrin ve Michael Collins'le beraber Büyük Okyanus'a inmeyi başardı. "Ay mikropları" korkusuyla on sekiz gün karantinada tutulduktan sonra, bu kez evrenin kâşifleri olarak yirmi bir ülkeyi kapsayan bir dünya seyahatine çıkarıldılar. Ay kadar olmasa da heyecanlıydı dünya seyahati. Her gittikleri yerde krallar gibi karşılanıyorlar, maceralarını tekrar tekrar anlatıyorlardı kameralar önünde. Aydan kendine özel bir "parça" getirmediğini söylüyordu Armstrong. "Vergileriyle bu göreve hayat veren diğer insanlardan bir ayrıcalığı olmadığı" gerekçesiyle yapmamıştı bunu. (Zira Amerikan vatandaşlarından bir kısmı vergilerinin uçuk projelerle çar çur edildiğini düşünüyordu.) İşin aslı soğuk savaş bir cephede daha sona ermişti. Komünizmin ay yarışında yenilişini kutluyordu dünya.
Aydan döndükten yıllar sonra favori yazarı bu kez başka bir İngiliz'di Armstrong'un: Douglas Adams. Röportaj yapan spikere bu kez The Hitchhiker's Guide to the Galaxy /Otostopçunun Galaksi Rehberi kitabından söz ediyordu Armstrong. Önce radyo oyunu olarak yazdığı, sonradan kitaplaştırdığı bu eserinde Adams, elektronik bir cep rehberinden söz ediyordu. Aradan onlarca yıl geçiyor ve bir edebiyat kehaneti daha gerçekleşerek Adams'ın rehberi, internet ansiklopedi, sözlük ve forumlarına dönüşüyordu. Fakat bir farkla "Dünya" yazıldığında yüz binlerce sonuç veren arama motorlarının aksine Otostopçunun Galaksi Rehberi'nde iki kelimeyle anlatılmıştı dünya: "Çoğunlukla zararsız."
"Ayın fethi"nin üzerinden on yıllar geçse de -kırkıncı yıl kutlamalarına katılmasa da- ölene kadar kurtulamamıştı "akla zarar" sorulardan Armstrong. Bir röportajda ayak izlerinin ayın yüzeyinde belki de binlerce yıl kalacağı söylendiğinde, "Umarım biri gelir ve onları siler" demiş, bir başka röportajda bilimin hızla gelişimini anlatırken, ay modülünde kullandıkları bilgisayarın bugünkü cep telefonları yanındaki ilkelliğinden söz ederek komplo teorisyenlerini sevindirmiş ve nihayet bir Avusturya kanalı olan Servus TV'nin spikeri ölümünden iki yıl önce yapılan bir röportajda şu soruyu yöneltmişti ona: "Elinizi vicdanınıza koyun Bay Armstrong. Gerçekten aya ayak bastınız mı?" Armstrong, önceden kararlaştırılmamış bu soru karşısında bir an susmuş, sonra yüzüne yayılan gülümsemeyle beraber o iki kelimenin altını çizmişti: "Kesinlikle, kesinlikle!"
Ay "uydurma"yı bilenlerin yani edebiyatçıların gözdesi olagelmiştir hep. Eski Yunan öykücülerinin uydurduğu "Sanat Tanrısı Apollon"u da yeri gelmişken anmalıyız burada. Sanat Perileri "Mousa"lara başkanlık eden bu kurgusal tanrı bir taraftan sanatın "aydınlatan" yönüne işaret ederken öte yandan güneşle bir tutulup "Işık Tanrısı" olarak adlandırılmaktadır. Aya giden uzay aracına Apollo ismi verilmesi boşuna değildir. Zira "Ksanthos (Sarışın)" bir tanrıdır Apollon ve Batı'nın egemenliğini sembolize etmektedir.
Neil Armstrong'un aya adım attığı bölgenin adı "Sessizlik Denizi" olarak geçiyor uzay haritalarında. Geçtiğimiz günlerde bir başka "Sessizlik Denizi"ne indirdi gemisini Armstrong. Ay toprağı bol olsun.
A.Ali Ural - Zaman Gazetesi - 02 Eylül 2012
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder